20. yüzyılın en büyük nükleer kazası olan Çernobil reaktör patlaması bugün hala konuşuluyor. Olayın tanıklarından biri, aradan geçen 30 yıldan sonra dehşet gününde yaşadıklarını anlattı.
– O gece 9’da uyandım, çünkü gece mesaisinden çıkmıştım. Uyuyakaldım ve patlamayı duymadım. Sabah eşim gelerek santralde patlama olduğunu, insanların öldüğünü ve pazarda meyve sebze satışının yasaklandığını söyledi.
-Pencereden dışarı baktım ve sokak süpürme araçlarının yolları sabunlu sular ile yıkadıklarını gördüm. Çernobil’de daha önce de küçük kazalar olmuştu ve o zaman da sokakları yıkamışlardı. Ben de, büyük bir sorun olmadığını düşündüm ve 2 yaşındaki kızımı yürüyüşe çıkardım. Hala, bunun yaptığım en büyük hata olduğunu düşünüyorum.
-Sokaklarda radyasyon dedektörlü zırhlı araçlar vardı. Ama askerler, cihazların göstergelerini saklamak için aletleri örtüyorlardı. Panik yoktu, şehir normal hayatına devam ediyor, insanlar plajda güneşleniyorlardı.
– Şehrin dış mahallelerine yürüdüm, Çernobil’in 4. reaktörünün patladığı orada gördüm. Hemen eve döndüm. Aileme evde kalmalarını, pencereleri kapamalarını ve her şeyi manganez karbonat ile yıkamalarını söyledim.
– Akşam nöbeti için Çernobil’e dönmekte bir an bile tereddüt etmedim. Yıkılmış reaktörü görebiliyordum ve havaya tonlarca radyasyon sızdığı çok açıktı. Çocuklarım ve ailem için dehşete kapıldım. Santral girişinde, dışarıdan radyoaktif atık taşınmaması için tepsilerde manganez solüsyonları vardı. Sokaklardaki radyasyon oranı, santralin içinden çok daha fazlaydı. Patlamayla santralin içindeki herkesin öldüğünü biliyorduk.
– İşletim merkezine gittiğimde kumanda odasındaki cihazların çoğu bozulmuştu. Hükümetin talimatlarına karşı gelip ikinci bloğu da kapattık. Yapmasaydık, daha ciddi bir zarar neden olabilirdi. Olayın ardından, hükümetin aldığı kararların çoğunun yanıltıcı olduğunu düşünüyorum.